20 Nisan 2007 Cuma

Sayıklamanın Yalın Hali

İnsanın parmakları farklı uzunluklarda oluyor. Oysa hamamböcekleri hiç evrim geçirmemiş. Geçen gün bir tanesiyle sohbet ediyordum, o söyledi. Şu geçen yıllarda uzun zaman harcadım basit şeyleri ögrenmek için: Isınan hava yükselir, işleyen demir ışıldar. Bazen düşlerimiz de kafiyelidir. Bir masalın bitip, bir yenisinin başladığını anlamak zordur, geceleri yorganın altında gerçekler fantastik desenlerle bezenmiştir. Nükleer kıyametten sonra geriye sadece o küçük yaratıklar kalacak. Adam olmuşsun ama bir serpintiye dayanamıyorsun, yazıklar olsun. Güneş şimdiye kadar hep doğudan yükselmiş, yetkili ağızlardan bundan sonra da öyle olacağını duydum. Evlenme yaşin geldi ufaklık, bir yuva kurup mutlu olmayı hakettin artık. Hiç, serçe parmağım biraz daha uzun olsaydı diye düşündünüz mü? Hayatınızda neler değişirdi? Değişik birşeyler olduğunda, bunu farketmek için olduğumuz yerde durmak şart mıdır koşul mu? Tırtılların alfabesinde soru işaretleri yoktur, onlar yanıtlarını işaretlerler. En sevdiğim şarkıların orta kısımlarının tadını çikaramam çünkü başinın tadını çikarirken, aynı zamanda bitişinin güzelliği için sabırsızlanırım. Dişlerimiz olmasaydı, mutluluğumuzu göstermek için ne göstermemiz gerekirdi? Lisede sıfıra her yönden yaklaşabilen bir çocuk, ilkokulda dörtten beşi çikaramaz, “çikmaz” denmiştir ona. Düşüncelerin birbirini takip etme zorunluluğu yok sanırım. Öyle olsaydı bir süre sonra hepimiz aynı şeyi düşünür olurduk. Kapıları bilmiyorsan dört duvar arasına sıkışmışsın demektir. İstemediği yerlere götürür insanı zihin. Beğenmiyorsan girme boşuna bu işe. Perhiz yap, yama yap, hap yap. Kaçan kurtulsun. Kanatlarını kopar avavilerin, bir ipe bağla bacaklarını, üzüm salkımı şeklinde örgütlen. Kazdığın çukurlarin üzerine soğan ek, bıraktığın izlere basarak geri dön evine. Sorumluluk al, sorumluluk bırak. Oyalan biraz, gün batımına az kaldı. Vaktin kalırsa biraz böceklere imren. Abdest al, abdest boz. Evrim bir yastıkta kocatsın, sevdiklerine kavuştursun sevenleri. Karar al, karar ver. Hiç yapmadığın kadar susuzluk yaşa, bütün muslukları aç ama içme. Hayal kur, kırıklığına uğra. Ellerini göğsünün üzerinde birleştir, fazla ileri gitmemeye özen göster, sadece birleştir. Dünyanın eteğini kaldır, altında gördüklerini ezberle. Yedi kere göz kırp, üç kez ipe un ser, sonra unut bildiklerini. Söylediklerimi unut, söylemediklerimi hatırla. Bir kibriti kır, dişlerini kurcala. Duvarlardan takvimleri indir, saatini lavaboda unut. Bir hafta uyu, ama bunu bilme. Her uyandığında organlarını say, eksik varsa çarsiya git, yenisini al. Uzun bir yolculuğa çik, yanına harita alma. Yoldan çik, yola gir. Uçamazsın, çikar bu fikri aklından. Yerine hemen birşey koyma, bekle ve gör. Kokla, yakala ve sarıl. Dokun, içine gir, dışında kal. Akarken doldur, dolduruşa gelme. Çok yaşa, ben de göreyim. Artık ellerini ayırabilirsin, ileriye gitmek artık serbest. Ama gitmek istemeyeceksin, ne göreceğini biliyorsun. Nasıl olacağını, neden olacağını anlattım sana az önce, anladığına eminim. Güzel olmak için içmene gerek kalmadı, ama iç gene de, dostlar alışverişte görsün.

Sınırlar üzerlerine basınca kendiliğinden silinirler. Güneş, doğduğunu ya da battığını düşünmez. İnsan eli açıldığında doğal olarak yukarı döner. Isınan hava yükselir, işleyen demir ışıldar. Öldügümüzde arkamızdan kimler ağlayacak, kimler düşünecek. Evrim bile hamamböceklerinden yanayken, üzülmek niye? Bir kere kalkıp oturdun mu, uyanmak kolaydır. Uzun bir yürüyüş olacağını tahmin ediyoruz. Küçük olduklarına bakmayın, nükleer felaketten sonra dünyaya onlar hükmedecek. Kendilerini öldürmeyecek kadar akıllı olduklarını sanıyorum. Geriye dönüp baktığında geçtiğin yerleri hatırlamayacaksın. Unutmak erdemdir, hatırlamak engel. Daha da ileriye gidilebilecektir elbette, bildiklerini unut ufaklık. Görmediklerimizi merak eder, yaşamadıklarımızın hayalini kurarız. Akıl böyle çalisir, beğenmeyen kullanmasın. Düşündükçe varacağın noktalardan korkma, seni tamamlıyorlar. Okuduğun her sözcükte bir sır arama, bilgi apaçık ortadadır. El yordamıyla tanıdım hayatı, sana da tavsiye ederim. En yakın yıldıza bile ulasmak yıllar alır, eğer adımlarını sayarak gidersen. Bırak yol aksın ayaklarının altında, sen de biliyorsun ki, ölüm yok bunun sonunda. Bütün verileri, kıstasları, göstergeleri, karşilaştırmaları, ölçü birimlerini unut: elinde hiçbirşey yok. Kendini öldürürken bununla övünüyorsun, yok olurken tadını çikarmaya çalisiyorsun. Kendine çok güvenme, bir serpintilik ömrün kaldı. Oysa çok güzel şeyler yapabilirdik seninle, (virgülü bile ne kadar uzaklara yerleştirmişler) ayırdılar bizi.
Aytaç KIRAN

Hiç yorum yok: