20 Nisan 2007 Cuma

Aşkının gelişi

Bir güneş gibi doğar aşkın, gecemin karanlığında kara dünyama.. Yok eder karanlıklara ait ne varsa. Gece gibi sarar ruhumu alır çıkarır çoban yıldızına. Her yer ilkbahar gibi tek rengin hakimiyetine girer. Her türlü çiçek açar gönül bahçemde; vadilerimden çay’lar coşkuyla akar, içindeki minnacık balıklarla... En kıraç toprağım filizlendirir en cansız tohumu... Dallarım yemişten tutunacak destek arar. Köy kızları en can alıcı manilerini söyler, köy delikanlılarının bir bohçalık yüreklerine... Bir kelebek güneşe uçmak ister yok olacağını bilerek. Deniz hüzzam bir saz eseri gibi titreşir. Beyin hücrelerim yüreğime doğru akar, beyaz bir bayrakla. Renkler senin için, kokular senin için, coşan gönül çay’ım senin için; aşkın bir güneş gibi üzerime doğunca. Sana herşeyim diyorum ya, herşeyim senin için.

Sımsıcak bir günün serin bir bahar gecesine dolunay gibi doğunca aşkın; tüm yorgunluğum yok olur, kurbağaların seslerinden yorulan beynime bir iksir olursun. Korkumdan bakamadığım yarasa bakışlardan, bir gecenin esrar dolu karanlığına nasıl bakılır anlatır aşkın. Sana sığınırım gecenin mateminde, bir müridin şeyhine sığındığı gibi. Bir yatak gibi ısıtırsın yüreğimi parlaklığı göz kamaştırırcasına... Ve ben, bakmaktan doyamayacağım gözlerine dolunaya bakar gibi bakıp, yorgun bedenimle dizlerinde uyumak isterim. Senin kucağında senin rüyanı görmek, ta sonsuza kadar.. Aşkın gecelerime dolunay gibi doğduğunda.

Aşkın dört mevsim gibi geldiğin de: ufuklarıma kar yağar bazen, ama vadilerim hep yeşil kalır. Tepemde güneş, bakmaya doyumsuz bir hal alırım. Gönül denizimin derinlikleri sakin ama yüzeyi çok dalgalı olur, bazen. Bazen de genliği çok yükselir sevda dalgasının, büyükçe bir sevgi alanına eşlik edercesine... Çok az zaman gönül okyanusumun yüzeyinde hırçınlık oluşur, dışarıda kasırga olsa da. Gözlerim tabiatın tüm renklerini yansıtır sonbahar gibi. Ya da, metrelerce karın altında bir tohumun canlılığı gibi aşkının baharını beklerim. Bazen de, ağustosun sıcağında kavrulan toprak gibi, yüreğim kavrulur aşkının sıcaklığında... Ya senin aşkın dört mevsimde farklı güzelliklere sahip, ya da ben farklı bakabiliyorum aşkının dört mevsimine.

Aşkının bir iklim gibi geldiği zamanlar da oluyor. Bazen bir bulutun dağı sardığı gibi sarar aşkın beni. Hiç bir yeri göremez olurum. Isılarım senin rüzgarınla buharlaşır, yeni bir bulut olup, üzerine yağmam için. Aslında benden yükselen sensin, aşkın mavi görünen aleminde. Aşkın bir yağmur gibi inince gönül bağlarıma, nisan yağmuru bereketiyle, ürünlerim bu yağmurla çimenleşir, olgunlaşır, renklenir ve tatlanır. Kar olduğunda doruğumda insanlar kova kova alır benden, kartatlısı yapmak için. Ya da, kuruyan dimaklarını ıslatmak için. Aşkın ister yağmur ister kar isterse dolu olarak gelsin hiç üşütmüyor dondurmuyor veya ben üşümüyor, donmuyorum.

Aşkın dalga gibi geldiğinde alıp götürüyorsun çok uzaklara. Çünkü, ben aşkının uzun dalga boyunda hareketsiz kalıyorum. Adeta eylemsiz referans sistemi gibi oluyorsun. Maksimum yaptığında aşkının dalgası, güzelliğini yukarıdan seyrediyorum. Minimum yaptığında ise azametinin karşısında büyülenip kalıyorum. Her iki duruma geçerken iki defa birbirimizi fit ediyoruz. Aşkın kısa dalgaboylarında geldiğinde; ben seni içime alıyorum. Yayılıyorsun bir nefes gibi benliğime. Beynim yüreğime hükmedemiyor çünkü sen yüreğim oluyorsun... Kısa dalgaboyunda geldiğinde aşkın; sen bende bir nokta, uzun dalga boyunda geldiğinde ise ben sende bir nokta...

Ve ben senin aşkının her türlü halde gelişini seviyorum.
Yani seni seviyorum.

Dr.Hamza Yaşar OCAK

Hiç yorum yok: