14 Mayıs 2010 Cuma

Eskiyen Yüzümün Yeni Gülümseyişi

HOŞ GELDİN!
HOŞ GELDİN
ESKİYEN YÜZÜMÜN YENİ GÜLÜMSEYİŞİ,
HOŞ GELDİN!

Çizebilseydim,
Bahar olacaktı yüzün…
Yazabilsem,
En uzunu şiirlerin…
Olmadı, beceremedim…
Adını duvarlara yazacak çağım da
Çoktan geçit benim.
Yasak sevdamın
Gözaltı tarafı…
Çaresiz,
Seni yüreğimde erittim.
Ama yine de
HOŞ GELDİN
ESKİYEN YÜZÜMÜN YENİ GÜLÜMSEYİŞİ,
Hoş geldin!

Seni olmadığın zamanlarda da sevmiştik,
Olmadığın baharlarda da…
Ama hiç bu kadar telaşlanmamıştık.
Beklememişiz üstelik birbirimizi…
Birlikte ıslandığımız yağmurlarımız yok…
Ne kavgalarımızın adı bir olmuş,
Ne 'dost' diye baktığımız yüzler…
Ayrı ayrı akmış göz yaşlarımız.
Ben, asırlardır okşamamışım yanağını,
Senin yüzün ağlamaktan yorulmuş…
Ama yine de
HOŞ GELDİN
ESKİYEN YÜZÜMÜN YENİ GÜLÜMSEYİŞİ,
Hoş geldin!

Bir, yüzün vardı görmediğim,
Bir, sesin…
Hiç duymadığım…
Kokunu çiçeklerle tanımlayamazdım.
Dokunmadım, bilemezdim
Ellerinin beyazlığını.
Hangi şarkının neresinde,
Hangi şiirin en sevdalı sözünde
Çıkacaktın, bilemezdim.
Dilimin ucundaydın hep,
İşte; şimdi düşüverdin!
HOŞ GELDİN
ESKİYEN YÜZÜMÜN YENİ GÜLÜMSEYİŞİ,
Hoş geldin!

'Ağır ağır çıkılan bir merdiven' yok…
Eskittiğin yıllardan değil,
Sızlayınca yüreğin, anlıyorsun:
Yine gecikmişsin…
Sen, yeni yeni öğreniyorsun sevmeyi,
Bense çoktan düşürmüşüm aklıma ölümü.
Gönlün bedene baş kaldırdığı yerdeyim…
Ama yine de
HOŞ GELDİN,
ESKİYEN YÜZÜMÜN YENİ GÜLÜMSEYİŞİ,
Hoş geldin!

Unuttum, bana ne vakit gelmiştin,
Saklayacaktım seni.
Yüzün gözümde kalacaktı.
Bilmeyecektin böylesine sevildiğini.
Uykusuz gecelerimde büyüyecek,
Sensiz sabahlara uyandığımı duymayacaktın…
Olmayacaktın sıradan…
Eskitmeyecektim sevdamı…
Yoksa yine mi beceremedim?
Ama yine de hoş geldin,
HOŞ GELDİN
ESKİYEN YÜZÜMÜN YENİ GÜLÜMSEYİŞİ,
Hoş geldin!

Ben, bir bu dağları eskitemedim,
Bir de sana düşmüş yüreğimi…
Gittiğim yolları hiç hesaba katma!
Düşünü görmediğim uyklular zaten haram.
Gökyüzünü boyayacak zaman da kalmadı…
Haydi sar kolarını…
'Ayrılık' diyeceğim,
Dilim varmıyor…
Daha yeni söylemiştim;
HOŞ GELDİN
ESKİYEN YÜZÜMÜN YENİ GÜLÜMSEYİŞİ,
Hoş geldin!

Saatin zembereği boşaldı.
Bodrumlu Balıkçı İsmail
Çoktan denize açıldı.
Antalya’da barlar kapanalı
Yaklaşık bir saat,
Kars’ta saçakları çatıların,
Hala buzları taşımakta.
Ve ben hala üşümekteyim
Sensizlikten.
Düşlerimi hiç terketmedin…
HOŞ GELDİN
ESKİYEN YÜZÜMÜN YENİ GÜLÜMSEYİŞİ,
Hoş geldin!

Deniz tuzunu saklıyor.
Çizdiğim beyazlarda
Karlar çürüdü…
Suyumuz ekşi,
Gönlümüz kırık.
Sevip de kaçanların hiçbiri,
Yüzyıllardır yakalanamadı.
Firarinin umudu tükenmiyor,
Yaşamadan bitmiyor kör olası…
Ama yine de
HOŞ GELDİN
ESKİYEN YÜZÜMÜN YENİ GÜLÜMSEYİŞİ,
Hoş geldin!

Bu hikayenin gecesini uzun yazdım…
Bir tek, elin kalacak elimde.
Sıcak tut, söndürmesin terim.
Kapat gözlerini,
Sabahı geciktirelim…

Yorgun olduğu kadar
Suskundu gönlüm.
Senden evveli anılara yükledim…
Sevdaya dair ne varsa duyduğum,
Yetersiz şimdi.
HOŞ GELDİN
ESKİYEN YÜZÜMÜN YENİ GÜLÜMSEYİŞİ…

Ne Nazım benle içti,
Ne Cahit Sıtkı…
Onlara geciktiğim gibi
Geciktim sana da.
Yaşını yaşıma erdirip bir yol,
Yazılan onca şiiri,
Tutulan onca şarkıyı
Ne yaparız şimdi?
'İkinci perde' deyip yeinden başlayamam ki!
HOŞ GELDİN
ESKİYEN YÜZÜMÜN YENİ GÜLÜMSEYİŞİ…

Bir tarafımızı Eylül’de budamışlardı,
Kalanı, sevdana kurban…
İçtiğim içkiye seni düşürdüm,
Bu akşam gözlerimi
Küllükte söndürdüm.
HOŞ GELDİN
ESKİYEN YÜZÜMÜN YENİ GÜLÜMSEYİŞİ,
Hoş geldin!

Yaşlı yüzümü değdirmek için yüzüne,
İlişmek için gözüne,
Ben yaktım ışıkları…
Uzaktan sevmenin çok ağırmış faturası.
Düşünsene, nasıl uzun beklemişim…
Bağışla sevgilim, ben geciktim…
HOŞ GELDİN
ESKİYEN YÜZÜMÜN YENİ GÜLÜMSEYİŞİ,
Hoş geldin!

Korkunun bittiği yere
Yazdım adını,
Dağların en kuytu yerine…
Sonsuzluk değildi beklediğimiz,
Bir parça 'mutluluk' diye diretmiştik.
Çok mu geldi bilmem ki
Tanrının gözüne…
Ama yine de
HOŞ GELDİN
ESKİYEN YÜZÜMÜN YENİ GÜLÜMSEYİŞİ,
Hoş geldin!

Eskidi saatler.
Zamanı geldi,
Yeniden düşmeliyim yollara…
Geceler sırtımda,
Cebimde sevdalarım…
Yardan öte söyleyecek
Sözüm vardı benim…
Düşlere saklamalı şimdi yari,
Uyanmamacasına!
Yükselmeli ateşim,
Kanamalı, sıkmaktan
Avuç içlerim.
Terleyip atmalıyım içimden seni.
Kimseler bilmemişti,
Görmemişti gelişini,
Benden gidişindeki gibi…
Ama yine de
HOŞ GELDİN
ESKİYEN YÜZÜMÜN YENİ GÜLÜMSEYİŞİ,
Hoş geldin!

TAYFUN TALİPOĞLU

2 Temmuz 2008 Çarşamba

Geri Gelen Mektup

Rûhun mu ateş, yoksa o gözler mi alevden?
Bilmem, bu yanardağ ne biçim korla tutuştu?
Pervâne olan kendini gizler mi alevden?
Sen istedin, ondan bu gönül zorla tutuştu...

Gün senden ışık alsa bir renge bürünse;
Ay secde edip çehrene yerlerde sürünse;
Her şey silinip kayboluyorken nazarımdan
Yalnız o yeşil gözlerinin nûru görünse...

Ey sen ki kül ettin beni onmaz yakışınla,
Ey sen ki gönüller tutuşur her bakışınla!..
Hançer gibi keskin ve çiçekler gibi ince,
Çehren bana uğrunda ölüm hâzzı verince,
Gönlümdeki azgın devi rüzgârlara attım;
Gözlerle günâh işlemenin zevkini tattım.
Gözler ki birer parçasıdır sende İlâh'ın,
Gözler ki senin en katı zulmün ve silâhın,
Vur şanlı silâhınla gönül mülkü düzelsin;
Sen öldürüyorken de, vururken de güzelsin!

Bir başka füsûn fışkırıyor sanki yüzünden,
Bir yüz ki yapılmış dişi kaplanla hüzünden...
Hasret sana ey yirmi yılın taze baharı,
Vaslınla da dinmez yine bağrımdaki ağrı.
Dinmez! Gönlün, tapmanın, aşkın sesidir bu!
Hasret çekerek uğruna ölmek de kolaydı,
Görmek seni ukbâdan eğer mümkün olaydı.

Dünyayı boğup mahşere döndürse denizler,
Tek bendeki volkanları söndürse denizler...
Halâ yaşıyor gizlenerek rûhuma "Kaabil";
İmkânı bulunsaydı, bütün ömre mukabil
Sırretmeye elden seni bir perde olurdum.
Toprak gibi her çiğnediğin yerde olurdum.

Mehtaplı yüzün Tanrı'yı kıskandırıyordur.
En hisli şiirden de örülmez bu güzellik.
Yaklaşması güç, senden uzaklaşması zordur,
Kalbin işidir, gözle görülmez bu güzellik!

Hüseyin Nihal ATSIZ

Seni Saklayacağım

Seni saklayacağım inan

Yazdıklarımda, çizdiklerimde,

Şarkılarımda, sözlerimde.



Sen kalacaksın kimse bilmeyecek

Ve kimseler görmiyecek seni,

Yaşayacaksın gözlerimde.



Sen göreceksin, duyacaksın

Parıldayan bir sevi sıcaklığı,

Uyuyacak, uyanacaksın.



Bakacaksın, benzemiyor

Gelen günler geçenlere,

Dalacaksın.



Bir seviyi anlamak

Bir yaşam harcamaktır,

Harcayacaksın.



Seni yaşayacağım, anlatılmaz,

Yaşayacağım gözlerimde;

Gözlerimde saklayacağım.



Bir gün, tam anlatmaya...

Bakacaksın,

Gözlerimi kapayacağım...

Anlayacaksın.



Özdemir Asaf

Seni Saklayacağım

Seni saklayacağım inan
Yazdıklarımda, çizdiklerimde,
Şarkılarımda, sözlerimde.

Sen kalacaksın kimse bilmeyecek
Ve kimseler görmiyecek seni,
Yaşayacaksın gözlerimde.

Sen göreceksin, duyacaksın
Parıldayan bir sevi sıcaklığı,
Uyuyacak, uyanacaksın.

Bakacaksın, benzemiyor
Gelen günler geçenlere,
Dalacaksın.

Bir seviyi anlamak
Bir yaşam harcamaktır,
Harcayacaksın.

Seni yaşayacağım, anlatılmaz,
Yaşayacağım gözlerimde;
Gözlerimde saklayacağım.

Bir gün, tam anlatmaya...
Bakacaksın,
Gözlerimi kapayacağım...
Anlayacaksın.

Özdemir Asaf

19 Haziran 2008 Perşembe

Şiir Ülkesi

Bir yer var orada ikimiz için
Orada, bildiğin gibi şiiristanda
Evler Yunus'un evleri
Yollar Emrah'ın yolları
ve Hayyam'dan birer rubai gemiler limanda
Deniz bildiğin gibi Orhan Veli'den kalma
Mevsimse Yahya Kemal'in sonbaharı
Nedim'dir seyreylediğin bir elde mey, bir elde gül
Çeşmeler Karacaoğlan'ın
Dağlar Küroğlu'nun dağları
Tarancı'nın kuşları havada dönen
Kadınlar Haşim'in kadınları görüyor musun?
Yeter bir nabız gibi vurduğun bende
Bana bir şiir ver güzelliğinden
Bütün şiirler senin olsun
Şiiristan sultanı, devletlü gönlüm emreylesin yeter ki
Güzelliğinden nice ülkeler kurulur
Yoksan gece ve ölüm
Varsan el sürdüğün herşey şiir
Ayak bastığın her yer şiiristan olur.

Ümit Yaşar Oğuzcan

Nietzsche Sözleri

1) Inançlar hakikat düsmanlari olarak, yalanlardan daha tehlikelidir.
2) Hoslanmadigimiz bir düsünceyi öne sürdügü zaman bir düsünürü daha sert elestiririz. Oysa, bizi pohpohladiginda onu daha sert elestirmek uygun olacaktir.
3) Sahip olunmasi zorunlu tek sey var: Ya yaradilistan ince bir ruhtur bu, ya da bilim ve sanatlar tarafindan inceltilmis bir ruh...
4) Tüm idealistler, hizmet ettikleri davalarin her seyden önce dünyanin tüm öteki davalarindan üstün oldugunu düsünürler. Kendi davalarinin biraz olsun basarili olmasi için, bu davanin tüm öteki insan girisimlerine gerekli olan ayni pis kokulu gübreye açikca ihtiyaci olduguna inanmak da istemezler.
5) Bir kez yürünmüs bir yola düsenlerin sayisi çoktur, hedefe ulasan az..
6) Küçücük bagislarla büyük mutluluklar kazanmak büyüklügün bir ayricaligidir.
7) Insan, diger insanlardan hiçbir sey istememeye, onlara hep vermeye alistigi zaman, elinde olmadan soylu davranir.
8) Acilarin bölüsülmesi degil, sevinçlerin bölüsülmesidir dostlugu yaratan...
9) Bir seyden hoslanmaktan söz edilir, aslinda dogrusu, bu sey araciligiyla kendinden hoslanmaktir.
10) Kendinden hiç söz etmemek çok soylu bir ikiyüzlülüktür.
11) Hakikatin temsilcisinin en az oldugu zaman, onu dile getirmenin tehlikeli oldugu zaman degil, can sý kici oldugu zamandir.
12) Doga bize aldirmadigindan, doganin ortasinda kendimizi öyle rahat hissederiz ki...
13) Uygarlasmis dünya iliskilerinde herkes, hiç degilse bir konuda kendini baskalarindan üstün hisseder. Genel iyiyüreklilik buna dayanir. Çünkü, durum elverirse herkes yardim edebilir, o halde bir utanç duymaksizin bir yardimi da kabul edebilir.
14) Yapacak çok seyi olan insan inançlarini ve genel düsüncelerini hemen hemen hiç degistirmeksizin korur. Ayni sekilde, bir ülkünün hizmetinde olan her insan ülkünün kendisine artik hiç kulak asmaz; onun buna zamani yoktur. Demem su ki, ülküsünün hala tartisilabilir olmasindan yana olmak çikarina aykiridir.
15) Insan diledigi kadar bilgisiyle sisinip dursun, diledigi kadar nesnel görünsün, bosuna! Sonunda her zaman ancak kendi yasam öyküsünü elde edecektir.
16) Insanlarin tarih boyunca farkina vardiklari asilmaz zorunluluk, bu zorunlulugun ne asilmaz ne de zorunlu oldugudur.
17) Bugün artik kimse ölümcül hakikatlerden ölmüyor; çok fazla panzehir var.
18) Uygarlik tarafindan yokedilme tehlikesiyle karsi karsiya olan bir uygarlik çagini yasiyoruz.
19) Sevilmis olma istegi kendini begenmisliklerin en büyügüdür.
20) Insanlari siddetle kendi üzerine çeken, bir oyunu her zaman kendi lehine çevirmistir.
21) Çok düsünen ve uygulamali düsünen, kendi maceralarini kolayca unutur, ama basindan geçenlerin çagristirdigi düsünceleri hiç unutmaz.
22) Biri kendi düsüncesine bagli kalir; çünkü ona kendi kendine ulasmis oldugunu sanir. Öteki ise, onu zahmetle ögrendigi ve onu anlamis olmakla övündügü için baglidir düsüncesine. Sonuç olarak, her ikisi de kendini begenmislik...
23) Içine doldurulacak çok sey oldugu zaman, günün yüzlerce cebi vardir.
24) Bir düsmanla savasarak yasayan kisinin, düsmanini hayatta birakmakta yarari vardir.
25) Açiklanmamis karanlik bir konu apaçik bir konudan daha önemli sanilir.
26) Sadece karsitlari cansý kici olmayi sürdürdükleri için, arada bir, bir davaya bagli kaliriz.
27) Bir insan kendini hep çok büyük islere adadiginda, onun baska bir yeteneginin olmadigi pek görülmez.
28) Açikça büyük amaçlar tasarlayan ve daha sonra bu amaçlar için oldukça yetersiz oldugunu gizlice kavrayiveren kimse, çogu zaman bu amaçlardan vazgeçecek kadar da güçlü de degildir. Iste o zaman ikiyüzlülük kaçinilmazdir.
29) Gür irmaklar kendileriyle birlikte bir çok çakil ve çali çirpiyi da sürükler; güçlü ruhlar da bir çok aptal ve mankafayi.
30) Bir insanin gerçekten ele almis oldugu düsünce özgürlügü ile, onun tutkulari ve hatta arzulari da gizli gizli kendi üstünlüklerini göstereceklerini sanirlar.
31) Bir insan yogun ve kili kirk yararak düsündügü zaman, sadece yüzü degil gövdesi de çekinceli bir havaya bürünür.
32) Ruh arayanda, hiç ruh yoktur.
33) Insan yiginlarinin davranis biçimlerini önceden kestirmek için, onlarin güç bir durumdan kendilerini kurtarmak için hiçbir zaman çok önemli bir çaba göstermediklerini kabul etmek gerekir.
34) Insan kahkahalarla güldügü zaman, kabaligi ile tüm hayvanlari geride birakir.
35) Eylem ve vicdan genellikle uyusmazlar. Eylem, agaçtan ham meyveleri toplamak isterken, vicdan onlari gereginden çok olgunlasmaya birakir, ta ki yere dökülüp ezilinceye kadar.
36) Ask ve nefret kör degillerdir; ama kendileriyle birlikte tasidiklari ates yüzünden kör olmuslardir.
37) Insan hatasini bir baskasina itiraf ettiginde unutur onu; ama çogu kez öteki kisi bunu unutmaz.
38) Alev, baska seyleri aydinlattigi kadar aydinlatmaz kendini. Bilge de böyledir.
39) Bir konu hakkinda hazirliksiz sorguya çekildigimizde, aklimiza gelen ilk düsünce çogu zaman bizim kendi düsüncemiz degildir; ama bizim sinifimiza, konumumuza ve soyumuza ait olan siradan bir düsüncedir sadece. Öz düsünceler pek ender olarak su yüzüne çikarlar. Bizzat kendimizde olan bir degeri övdügü, oksadigi zaman mucizeyi de, usdisini da kabul ederiz.
40) Yari-bilim tam bilimden daha üstündür. O, sorunlari olduklarindan daha kolay görür ve bununla görüsünü daha anlasilir, daha inandirici kilar.
41) Çok düsünen partici olmaya uygun degildir; o, parti arasinda düsüncesini çok çabuk sizdirir.
42) Kötü bellegin iyi tarafi, ayni seylerden bir çok kez, ilk kez gibi yararlanmaktir.
43) Bir kurbanin yoldasi o kurbandan daha çok aci çeker.

Nietzsche

Nietzsche'den sevgilisi Salomeye...

Öyle bir hayat yaşıyorum ki ,
Cenneti de gördüm, cehennemi de
Öyle bir aşk yaşadım ki
Tutkuyu da gördüm, pes etmeyi de
Bazıları seyrederken hayatı en önden
Kendime bir sahne buldum oynadım
Öyle bir rol vermişler ki
Okudum okudum anlamadım.
Kendi kendime konuştum bazen evimde
Hem kızdım hem güldüm halime
Sonra dedim ki " söz ver kendine"
Denizleri seviyorsan, dalgaları da seveceksin
Sevilmek istiyorsan, önce sevmeyi bileceksin
Uçmayı seviyorsan, düşmeyi de bileceksin
Korkarak yaşıyorsan, yalnızca hayatı seyredersin
Öyle bir hayat yaşadım ki, son yolculukları erken tanıdım
Öyle çok değerliymiş ki zaman
Hep acele etmem bundandı
Anladım...

Nietzsche

Acılara Tutunmak

Acı çekmek özgürlükse
Özgürdük ikimiz de
O yuvasız çalıkuşu
Bense kafeste kanarya
O dolaşmış daldan dala
Savurmuş yüreğini
Ben bölmüşüm yüreğimi
Başkaldıran dizelere

Kavuşmak özgürlükse
Özgürdük ikimiz de
Elleri çığlık çığlık
Yan yana iki dünya
İkimiz iki dağdan
İki hırçın su gibi
Akıp gelmiştik
Buluşmuştuk bir kavşakta
Unutmuştuk ayrılığı
Yok saymıştık özlemeyi
Şarkımıza dalmıştık

Mutluluk mavi çocuk
Oynardı bahçemizde

Aramakmış oysa sevmek
Özlemekmiş oysa sevmek
Bulup bulup yitirmekmiş
Düşsel bir oyuncağı
Yalanmış hepsi yalan
Sevmek diye birşey varmış
Sevmek diye birşey yokmuş
Acılardan arta kalan
İşte şu bakışlarmış
Kuğu diye gözlerimde
Gün batımı bulutlarmış
Yalanmış hepsi yalan
Savrulup gitmek varmış
Ayrı yörüngelerde

Acı çektim günlerce
Acı çektim susarak
Şu kısacık konuklukta
Deprem kargaşasında
Yaşadım birkaç bin yıl
Acılara tutunarak
Acı çekmek özgürlükse
Özgürdük ikimiz de.

H. Hüseyin Korkmazgil

11 Haziran 2008 Çarşamba

Korkuyorum

Yağmuru seviyorum diyorsun,
yağmur yağınca şemsiyeni açıyorsun...
Güneşi seviyorum diyorsun,
güneş açınca gölgeye kaçıyorsun...
Rüzgarı seviyorum diyorsun,
rüzgar çıkınca pencereni kapatıyorsun...
İşte,bunun için korkuyorum;
Beni de sevdiğini söylüyorsun...

William Shakespeare

9 Haziran 2008 Pazartesi

O Uzak Göçebeler Epeydir Göçebeler

“Say acı olanı, uyanık tutanı say
Beni de onlara kat... -Paul Celan-
I
Nerdesin?
Beni anlamazsan duyulmaz sesim…

Masallar öldü, o sevilen yüzler de.
Benim ömrüm ölü yüzlerle arkadaş;
yaslı sözlerle, yitik güzlerle,
benim ömrüm infazlarda o güllerle arkadaş...

Hey güller, martıları bilir misiniz?
Kaç metre küp ter,
kaç milyon megavat keder yüklenir otobüsler:
Sorsam... Sorsam anlatabilir misiniz?

O uzak göçebeler
epeydir göçebeler...

II
Masallar öldü,
öpülesi yüzler de!
Biz şu dağların buzulundayız.
El vurup yüz sürdükçe zamanın aynasına,
gördük ki tufanlar ortasındayız…

Masallar öldü,
yaralıdır düşler de;
biz aynı notalardayız,
köhne rüyalardayız…

İlkyazlar yağma,
esriktir gülüşler de,
hangi anılarla avunmadayız?

O uzak göçebeler
epeydir göçebeler...

III
Daha aşklarımız kuruyor, dağlar kuruyor;
hızla ölüyor her şey, hızla soluyor.
Bu yüzden kahrını dağlara salan uzak bir yıldız gibi,
yıldızını uzaklara salan kahırlı dağlar gibi,
yıldızsız dağ, dağsız yıldızlar gibi,
yaşamak bile bile:
Üstelik kuşlar gibi.
Üstelik kuşlar gibi...

IV
Yine geceyi bir kurşun sesi vurdu;
kimse görmedi, kimse!
Fail de beraat, meçhûl de.
Ölüm oyununda duraklardayız.

Şu yıkımlarda savrulan ömrümüzdür,
savruldukça küçülen, çürüyen ömrümüzdür;
biz külü, kül de bizi tanımlar, ağlar...

V
Büyük sevgiler büyük ölürler.
Papatyalar, akarsular ölürler.
Kan sıçrar, seherin göğsüne vurur:
masallar ölür, düşler ölürler!

Oysa kim bilir ki
yanağımda
yangınlardan çok önce
o yârin bıraktığı öpüş izi var;
yüreğimde oralardan kalan bir düş izi var...

VI
Kaç ömür eskittik şunca yaşamışlıkta.
Nerdesin?
Nerdesin?
Beni anlamazsan duyulmaz sesim...

Daha bizi soracak olursan,
burada her şey bilmediğin gibi.
Daha beni soracak olursan:
“Herkesin biraz faili olduğu meçhûl bir cinayetim şimdi! ”

Yılmaz Odabaşı